Ekonomi

Varlık yönetim şirketlerinin aktif büyüklükleri 2023’te 16,7 milyar lira oldu

Varlık Yönetim Şirketleri Sektör Temsil Kurulu Başkanı Ali Emre Ballı, varlık yönetim şirketlerinin, 2001 krizi sonucu finans sistemi içindeki tahsili gecikmiş alacaklara (TGA) çare olarak düşünüldüğünü ve ilk olarak 2004-2005 yıllarında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki TGA’ları satın aldığını söyledi.

Varlık yönetim şirketlerinin tahsil imkanı sınırlı, tahsili şüpheli ve zarar niteliğindeki kredileri devir alarak faaliyet gösterdiğini belirten Ballı, bankalara donuk alacakların yanı sıra canlı alacakları da devretme imkanı verildiğini hatırlattı.

Ballı, bankalarla varlık yönetim şirketleri arasındaki devir sürecinin ihale yöntemiyle yapıldığını, bu işlemin yönetmelikle belirlenen kurallar çerçevesinde yürütüldüğünü dile getirerek, şu bilgileri verdi:

“Varlık yönetimi sektöründe yaygın olan iş modeli, TGA portföylerine yatırım ve bu portföylerden tahsilat olmak üzere iki ana evreden oluşuyor. Birinci evre kaynak kuruluşlar tarafından satışa sunulan TGA portföyleri için teklif edilecek bedeli belirlemek üzere değerleme yapılarak satın almanın gerçekleştirildiği yatırım aşaması, ikinci evre ise satın alınan portföylerdeki alacakların çözümlendiği tahsilat aşamasıdır.”

Ballı, varlık yönetim şirketlerinin kurulmasıyla uzlaşmaya dayalı tahsilat yöntemlerinin ön plana çıktığını vurguladı.

Bu süreçle hem borçluların hem de kaynak kuruluşların özel koşullarını dikkate alacak muhataplar bulduklarını ifade eden Ballı, “Bu, her iki taraf için de artıları olan bir sistem. Şöyle düşünün, borcunuz var ve ödemekte zorluk yaşıyorsunuz. Varlık yönetim şirketleriyle ödeyebileceğiniz tutarı ve ödeme koşullarını elde edebilmiş oluyorsunuz. Varlık yönetim şirketlerinin gelir elde etmesi, yapacakları tahsilata bağlıdır ve tahsilat süresinin uzaması maliyetleri artıracağı için borçluya özel esnek ödeme planı hazırlamak suretiyle çözüm odaklı bir yol izlemek en doğru yaklaşımdır. Şirketler, müşterilerinin maddi olanaklarını da göz önünde bulundurarak, en makul ödeme planını sunup borcu çözüme ulaştırmayı hedeflemektedir.” diye konuştu.

Ali Emre Ballı, varlık yönetim şirketlerinin kuruluşunu teşvik etme ve işlerinin devamlılığını sağlama amacıyla bazı vergi ve ödemelerden muaf tutulduklarını, bu durumun ise borçlulara ödeme avantajı sunduğuna dikkati çekti.

“TGA’ları bilançodan çıkaran bankalar daha sağlıklı aktif yapısına sahip oluyor”

Varlık Yönetim Şirketleri Sektör Başkanı Ballı, TGA’ların banka ve banka dışı mali kurumların rasyolarını ve performanslarını olumsuz etkilediğini söyledi.

Sorunlu kredi yönetiminin özel bir uzmanlık gerektirdiğine işaret eden Ballı, şöyle devam etti:

“Bankalarımız özel uzmanlık gerektiren bu alan yerine asli konuları olan bankacılık faaliyetlerine odaklandıklarında verimlilikleri artıyor. Tahsili gecikmiş alacakların yönetimi için ayırmak zorunda kalacakları personel, sistem altyapısı, süreç yönetimi, şikayet yönetimi ve bütçe gibi maliyet kalemlerinden tasarruf sağlamanın yanında bu kredilerin satışı ile ciddi bir kaynak girişi sağlamış oluyorlar. TGA’ları bilançodan çıkaran bankalar, daha sağlıklı aktif yapıya sahip olarak, ilave kredi verme kapasitelerini artırıyor, sermaye yeterlilik rasyolarını yükseltiyor, fonlama maliyetlerini de düşürme imkanına kavuşuyor. Sonuçta da yatırımcılar ve analistler tarafından daha olumlu değerlendirmelerle karşılaşıyorlar. Diğer taraftan TGA’ların yine finansal sistem içerisinde ve regüle kurumlar tarafından güven içerisinde çözüme kavuşturulmasıyla müşteri memnuniyeti de sağlanmış oluyor.”

“2023’te 14 milyar liralık tahsili gecikmiş alacak devir alındı”

Ballı, sektörün 2023 sonunda 16 milyar 730 milyon liralık aktif büyüklüğe ulaştığını ve öz kaynaklarının 9 milyar lira civarında olduğunu söyledi.

Devraldıkları tahsili gecikmiş alacaklar hakkında da bilgi veren Ballı, 2021’de 5,7 milyar, 2022’de 12 milyar, 2023’te ise 14 milyar liralık anapara tutarlı TGA’nın satın alındığını ifade etti. Son 3 yıllık rakamları değerlendiren Ballı, şunları kaydetti:

“Her yıl artan kredi genişlemesine paralel olarak tahsili gecikmiş alacak portföyünde de bir artış trendi görüyoruz. Burada asıl dikkat çekmek istediğimiz konu; ihale bedellerindeki artış. Önceki yıllarda yüzde 15-20 bandındaki ihale bedellerinin, geçen yıl yüzde 50 oranlarına kadar yükselmiş olmasından endişe duyuyoruz. Maliyetlerdeki bu artışı, borçlularımıza sunacağımız alternatif tekliflerin önündeki en büyük engel olarak görüyoruz. Enflasyonist dönemlerde borç ödeme performansının artmasıyla sunduğumuz teklif ve taksitlendirme imkanlarını değerlendiren pek çok borçlumuz sorununu çözüme kavuşturdu. Bunun devamlılığı maliyetlerin makul seviyelerde bulunmasına bağlı.”

“2. çeyrekte takip oranlarının yükseleceğini düşünüyoruz”

Ballı, banka ve banka dışı mali kuruluşların verdiği kredi hacminin şubatta 13 trilyon 260 milyar liraya ulaştığını belirtti.

Aynı dönemde tasfiye olacak alacak tutarının yüzde 1,8 ile 250 milyar lira seviyesinde bulunduğunu ve mali kurumların bu oranları rahatlıkla karşılayabilecek güçte olduğunu dile getiren Ballı, “Yılın 2. çeyreğinde ekonomimizdeki yavaşlama ve sıkılaşmaya paralel olarak takip oranlarının da biraz yükselebileceğini düşünüyoruz. Bireysel krediler ve kredi kartlarının yanı sıra inşaat, toptan ve perakende sektörünü yakından takip ediyoruz.” diye konuştu.

Ballı, yaptıkları işin sosyal boyutunu da göz önünde bulundurduklarını vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ülkemizde 6 Şubat’ta yaşanan elim deprem felaketi sonrası sektörümüzün bölge ve bölge halkına yönelik ciddi yardımları oldu. Zor zamanlar için güzel bir birliktelik örneği gösterdik. Bugün hala daha, portföyümüzün yaklaşık yüzde 18’ini oluşturan bu bölgeye yönelik yardımlarımız ve desteklerimiz devam etmektedir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu